ÇALIKUŞU – Reşat Nuri Güntekin

Anadolu’da  bir muallime; Çalıkuşu Feride… 

Çalıkuşu ile ün kazanan fakat Acımak, Yaprak Dökümü gibi eşsiz eserleri kaleme alan Reşat Nuri Güntekin; Milli Mücadele ve Cumhuriyet Döneminin en önemli yazarlarındandır. Romanın içinde eski Türkçe ve Fransızca kelimeler olmasına rağmen siz kendinizi romanın içinde, sanki Çalıkuşu ile erik ağacında daldan dala atlarken yahut Hocanım Feride’nin dershanesinde buluyorsunuz. 

Eser, ilk olarak İstanbul Kızı adıyla dört perdelik bir tiyatro oyunu şeklinde yazılmış. Fakat uzun bir oyun olduğundan romana çevrilmiş. Roman’ın ilk dört kısmı; Feride’nin günlüğü şeklinde, son kısmı ise yazar dilinden yazılmış. Bu arada Çalıkuşu Feride hakkında birçok rivayet var…  

İlk olarak Reşat Nuri, kardeşi  Reşide’yi çok genç yaşta kaybettiğinden romandaki baş karakteri kardeşi yerine koyup yazdığı söylenir.  Diğer bir rivayete göre ise Reşat Nuri müfettişlik yaptığı bir dönemde Bursa – Zeyniler Köyü’nü ziyarete gider. Köye yabancı biri gelmiştir ve 7’den 70’e herkes etrafına toplanır yabancının. Fakat 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu erik ağacına çıkmış daldan dala atlar. Bunu gören Reşat Nuri,  ‘Çalıkuşu düşersin, düşeceksin in aşağı’ diye seslenir.  Seslendiği kızın isminin Feride olduğunu öğrenir ve İstanbul Kızı kitabının ana karakterinin ismi Feride, kitabın ismi ise Çalıkuşu olarak değişir. 

Feride; çok küçük yaşta annesini kaybetmiş, yüzünü dahi hatırlamıyordur. Babası süvari binbaşı Nizamettin, annesinin vefatından sonra Feride’yi büyükannesine gönderir. Fakat bu çocuk diğer yaşıtlarından hayli yaramaz, yaşıtı olan kız çocuklarından da hayli farklıdır. Feride büyükannesini de kaybedince babası, teyzelerinin yanında sığıntı olmasını istemez ve onu Sör Mektebine yazdırır.  Geldiği ilk günden yaramazlıklara başlayan Feride, sıkıldıkça ağaç tepelerine çıkar daldan dala atlar. Yine bir gün ağaç tepesinde gören muallimi ‘Bu çocuk insan değil, çalıkuşu!’ diye seslenir ve Feride’nin romandaki ismi de böylece Çalıkuşu olur ve herkes tarafından Çalıkuşu olarak bilinir. Çalıkuşu, bu kadar yaramazlığa rağmen herkesin zaaflarını bilir ve bir fenalık ettiği zaman hemen o zaafları kullanır. 

“İnsan gibi sevmeyi, sevdiğimi güzel güzel okşamayı öğrenememiştim. Sevdiğim insanın üstüne bir canavar yavrusu gibi atılır, kulaklarını ısırır, yüzünü tırmalar, tartaklaya tartaklaya şaşkına çevirirdim.” Diyor sevdiklerinden bahsederken. Ama Feride için biri vardı ki ne duygularına anlam verebiliyordu ne de onu gördüğü zamanki hallerine. Öyle ki onun için; “Akraba çocukları arasında yalnız birine karşı anlaşılmaz bir çekingenlik ve cesaretsizliğim vardı. Besime teyzemin oğlu Kamran.” Diyordu. Bu anlamsızlığı anlamlı kılan biri vardı elbette. Kamran ile Feride’yi kavuşturan, diğer teyze kızı Müjgan. Müjgan, Feride için biraz baskın karakterdir. Onu küçük anne olarak, bir abla olarak görür, bu yüzden onu çok sever ve sözünden çıkmaz. Zaten Müjgan için; “İnsan birini sevmek felaketine uğradı mı, esir gibi bir şey oluyor.” Der. İşte o çok sevdiği Müjgan sayesinde Kamran ile Feride artık nişanlıdır. 4-5 sene nişanlı kalırlar ve bu dönemde Feride’nin desteği ile Kamran Avrupa’ya gider, Feride mektebini bitirir. Fakat bir yabancının Feride’yi bulup Kamran’ın Avrupa’da ona ihanet ettiğini anlatması ile Feride Kamran’dan kaçar. Kaçarken Çalıkuşu sıfatını da orada bırakır. İstanbul’dan da kaçan Feride artık kendini Anadolu’ya vermiştir.  

Çalıkuşu romanı; Feride’nin imkanları, imkansızlıkları, acıları ve aşkıyla dolup taşarken aynı zamanda dönemin toplumsal sorunlarını da dile getirmiş. Feride’nin İstanbul’da giydiği kıyafet, Anadolu’da ona yanlış gözle bakılmasına sebep olacaktır. Çalışan kadınlara zorluklar çıkarılır ve hatta kadın – erkek eşitliliği yoktur. Çocuk yaşta sayılacak bir erkeğin kadın öğretmeni olması bile doğru bulunmaz. Maarif müdürlüğünde genç bir kadın olduğu için dikkate alınmaz, önemsenmez, baştan savılır. Yine de vazgeçmez Feride, Anadolu da kimsenin istemediği, uğramadığı en ücra köye atanır. Atandığı ilk yer olan  Zeyniler köyünde, Munise isminde bir kız çocuğu sahiplenir. 

Dönemine göre Sör Mektebine giden ve iyi bir eğitim almış olan, modernlikten yana olan Feride Türk kızı kimliğini kaybetmez. Feride ilk kez alışık olduğu yerlerden farklı bir yere gelmiştir. Bu yaşına kadar ya Sör Mektebinde ya da teyzelerinin evindeydi. Şimdi ise Anadolu’nun en ücra köylerinden birinde penceresi mezarlığa bakan bir evde. Bu köye, bu insanlara alışmak için elinden geleni yapsa da Feride güzelliği ile dillere destan olur, kıyafetleriyle dışlanır. Ne kadar sade giyinmeye çalışsa, yüzünü de kapatsa işe yaramaz. 

‘Çalıkuşu, bu dağlardan yine gurbet kokusu almaya başlıyordu. Gurbet kokusu! Bu kokuyu bütün ruhuyla koklamayanlar için ne manasız bir söz. Hayalimde yollar, gittikçe incelip mahzunlaşan bitip tükenmez gurbet yolları uzanıyor, kulağımdan geçen o arabaların ince yanık sesli çıngırakları ağlıyordu.’ Diyor yine bir yolculuğa hazırlanırken. 

Çalıkuşu olarak tanıdığımız Feride, Anadolu’yu gezerken ya ipekböceği oluyor ya gülbeşeker.  

Bu sıfatlara bakılınca insan sevildiğini düşünür ama bu sıfatlar Feride’nin dedikodusunu yaptırıyordu. Zaten Feride’nin bir başkasıyla evlenmesi de yine böyle dedikodulardan biri yüzünden gerçekleşiyor. Romanda iki kere karşımıza çıkan Hayrullah Bey, doktordur. Hayrullah Bey ile aralarında yaşça fark bulunur ve aralarındaki ilişki bir baba – kız, abi – kardeş ilişkisinden başka bir şey değildir. Feride, Munise’yi kaybettikten sonra ağır bir hastalık geçirir. Bu dönemde Hayrullah Bey Feride’yi yalnız bırakmaz, ona sahip çıkar. Tabi Anadolu’da o dönemde kadınlar ve erkekler arasında mesafeli bir ilişki vardır. Aynı çatı altında kalmayı bırakın, evli olmayan bir erkek ve kadın yan yana görüldüğü zaman ayıplanır ve bu hızlıca yayılır. Hayrullah Bey ve Feride’nin evlenmelerinin sebebi de bu dedikodunun hızla yayılmasıdır. Evlenmelerine bir gün kala Feride, yeni bir hayatın onu beklediğine kendini inandırmaya çalışır ve günlüğü bitirir. Bu günlüğü neden bitirdiğini de o son sayfaya yazar fakat roman burada bitmez…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en sevdiği romanların başında gelen hatta başucu kitabı olarak bilinen romandır Çalıkuşu. Kitabı yaverlerine önerirken ‘İhmal edilmiş Anadolu’yu, genç bir hanım öğretmenin yaşadığı zorlukları ne güzel anlatmış.’ der. 

Sadece hayal kırıklığı olan bir aşkı değil, o dönemin toplumunu da çok iyi yansıtan bu romanın şu an bile çok satan Türk klasiklerinden olması şaşırtıcı değil. 

Zeynep TALAY

Bültene Kayıt Olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir