YAKIN/SAKİN/BAŞKA – Ege Soley
Başka, Sakin, Yakın…
Her yazıma giriş yaparken anlatıyorum, nasıl çekilirsiniz bir kitaba? diye. Bugün yazdıklarım kendi düşlerimden parçalar içerecek, onu kendim gibi okudum çünkü. Ege Soley’in kitapları bana nereye koysam, nasıl yapsam dediğim hayalime dokunuyormuşum hissi verdi. Kitabın yapısı dingin, huzurlu. Kitabın yapısı böyle olabilir mi? Gerçekten öyle, köşeleri yumuşak, rengi yumuşak, yazı fontu, içinde kullanılan küçük çizimler, hepsi sanki huzurlu bir elin elinden çıkmış gibi… Okumaya başlayınca olup bitenlere bakış açısına, o çekip gitme arzusuna, kendini bulmak için korkularına basma cesaretine, dostluklarına yüklediği anlamlara, yiyip içtiklerinden, görüp geçirdiklerinden aldığı lezzete, acılarından süzüp çıkardığı anlamlara baktıkça; Ege Soley benim için Ege oldu. İçimden bir dilek diledim, “Ah Ege dedim, ne güzelsin, yolun hep çiçek bahçelerine çıksın. ”Aslında hep kendini, kendi deneyimlerini anlatıyor kitaplarında. Kendi olma sürecini ve hepimizin içindeki o saf özün aynı olduğunu ve aynılığın içinde ne çok farklılık olduğunu. Yaşama seyirci kalmayı, sakin kalmayı, yakın olmayı, başka olanı keşfetmeyi anlatıyor. Ben hikâyesini okumama, aslında zaten çiçek sanatçısı olduğunu bilmeme rağmen bu dileği diledim. Öylesine değil, mis kokulu, rengârenk, farklı ve aynı, sahici, samimi, huzurlu. Her güzelliğin ardında bir cefası da vardır ya, kendiliğinden oluvermez… Benim söylediğim bir yol ağzında beklenmedik, kaldırım taşlarının arasından bile fışkıran çiçekler, kır çiçekleri… Kendiliğinden, hiç ummadığı anda, peşinde bile değilken karşılaştığı şaşkınlıklar. Bak Ege biliyor musun bilmem, buna da Serendipity deniyor. Sen seversin, bu da Japonlara ait bir tanım. Değerli şeyleri tesadüfen bulma sanatı… Ben böyle ara sıra, okudukça onun yazdıklarına içimde yanıtlar verdim durdum. Ona böyle dilekler diledim, aldığım her sakin nefeste ona bir dilek uçurdum. Bilmem hissetti mi, fakat inandım hissetti. Birine yakın hissetmeyi kendine yakın hissetmeye benzetiyorum. Belki de bu yüzden yazmayı ve okumayı seviyorum. Sanki birine yakın hissetmek insan olmanın özüne yaklaşmak gibi bir his veriyor bana. Biliyorum ki aslında gördüğün ne ise aslında kendinsin. Ege’de buna çok değinmiş kitaplarında. Konuşma dili bana çok yakın. Şimdi ben böyle anlatıyorum ya, kim bilir hiç sevmeyene ne kadar yabancı gelecek cümlelerim. Ege’yi okumadan önce yorumlarımda objektif olmalıyım, herkes için anlaşılır olmalıyım kaygısını çok yaşıyordum. Belki yine yaşayacağım, anlaşılamamak duygusu benim hayatımın karabasanı gibi. Anlaşılmak için çok çaba sarf ediyorum; fakat anlamak isteyen ben hiç çaba göstermesem de anlayabiliyor. Anlaşılmak için gösterdiğim ekstra çabalar ise genellikle daha büyük yanlış anlaşılmalara yol açıyor. Ege’nin geçtiği yollarda kendime ait hikâyeler buldum. Aa, sen de mi? dedim durdum. Sonra ben anlatsam basit olur, kime ne faydası olur diye düşünür tutardım hepsini içimde, sen ne güzel anlatmışsın, dedim. Olanı olduğu gibi…

Hayalime gelince, tahmin etmesi güç değil. O raflarda kendi adımı da görmeyi diliyorum. Böyle eline alana, okuyana huzur veren, kendi kendiyle hoş olabilmesine yardımcı olan, kendini yuvasında hissettiren benden çıkan bir kitap hayal ediyorum. Birikiyor içimde yazdıklarım, kendimi toparlar gibi biriktiriyorum. Hani içindesindir hazinenin fakat kendine uygun olan tek bir şey bulamazsın. Ben de öyle arıyorum kendimde kendimi… “Çok düşünüyorsun Selma, çok yükleniyorsun kendine.” Sesini kısmaya karar veriyorum şimdilerde. İyi bir ilaç gibi aldığım fakat suçluluk duygumun filizlerini sakince söker gibi… Herkesin yaşamı o kadar kendine özgü ki, gördüğümüz bize iyi gelmiyorsa başkasına da gelmez sanıyoruz, sanki bir hastane yatağındaysa sevdiğimiz çekip çıkarmak iyi olur gibi düşünüyoruz. Oysa ne görüyorsak başka türlüsü mümkün olmadığı için öyle. Seyirciyiz kendi hikâyelerimize. Sadece kendimiz olduğumuzda, eğer ruhumuz çiçek açıyorsa geleni misafir ediyoruz zaten o çiçek bahçesine; yetiyor eğer bir değişimse gelenin ihtiyacı, arıyorsa bir şey bulup ayrılıyor. Tıpkı benim kendi düşüncelerimde sıkışmışken Ege’nin kitaplarında aradığıma yaklaşmam gibi. Aramak dediğimiz mesele kendi içinde zorlukları olan bir şey. Fakat o keşif merakı, heyecanı da yaşatan bir şey. Düşünceler düş gibi geliyor. Bunun düş olmasına izin verdiğimde, aslında yaşadığım Selma oluyor. Kitabı anlatacaktım, kendimi anlattım işte böyle… Nasıl da okuyoruz değil mi, en çok da kendimizi.
O düşlerin, düşüncelerin nihayetinde süzülmüş bir bal gibi hoş güzellikler de oluyor. Yaşarken olacak mı, nasıl olacak diye şüphe ile yaklaştıklarım bile yeterince çaba göstermişsem, inanmışsam bir Serendipity’e dönüşüyor. Maksat Okumak projesi bir yaşına basacak örneğin. Sükûnet, şefkat ve kararlılıkla maksadı okumak olanlara yaslanarak yürümek. Kendi kendine oluşan bir çiçek bahçesi işte burası da. Düşlerim sürüyor Maksat Okumak projesi ile ilgili de. Bir umut ki içimde hiç sormayın. Sanki o başlangıçta kurduğum hayal gerçek olacak, eşsiz bir ahenk yayılacak buradan. Düşünmesi bile huzurlu. Hissettiniz mi yol arkadaşlarım? Görünmeyen yol arkadaşlarım? Okuyup Selma ben sana yakınım diyenler… İşte öyle bir şey.

Kendi dilimi çözemediğim sürece başkalarıyla olan iletişimim de hep yarım kalacak; düşündükçe, konuştukça, anlattıkça fark ediyorum. Böyle de söyleyebilirim belki; bugünlerde benim en büyük çabam kendimi biraz daha tanımak, kendim dediğim insana biraz daha yaklaşmak.
Bazen yalnız kaldığımda bir arkadaşıma sorar gibi, sahi, bu aralar nelerden hoşlanıyorsun? diye soruyorum mesela. Değişiyor çünkü sevdiklerim de sıkıldıklarım da. Kendimle hep yeniden tanışıyor, bu hiç durmadan değişen insana kibarca yaklaşmaya çalışıyorum. Bütün olasılıklar elinde olsa ne yapmak, kimlere dokunmak, ne anlatmak istersin? Bazen harika cevaplar alıyor, bazen kendi sessizliğimde öylece oturuyorum. Başkalarının ne düşündüğünü çok önemsediğimi fark ediyorum bazen; sonra kendime onların omuzlarıma koyacakları geçici apoletlerin hiçbir önemi olmadığını hatırlatıyorum. Çekingenlikle konuştuğum zamanlarda kendimi yargılamadan dinlemeye, biraz da yüreklendirmeye çalışıyorum.
Anlattığım kadar kolay değil, bazen çok zorlanıyor, çabalıyorum. Fakat kendisiyle bir ömür sürecek bir dostluk kurmaya çalışmak insanın bambaşka kaslarını kuvvetlendiriyormuş, bunu da giderek daha iyi kavrıyorum.
Ah nasıl da güzel bir kitap çıktı yoluma sayende ya da benim yolum kitaba çıktı mı desem. Bir gecede bitti kitap öyle akıcı.