AŞKIN METAFİZİĞİ – Arthur Schopenhauer

Karamsar filozof Arthur Schopenhauer’un aşkın biyolojik temellerini anlattığı bu kitabının aşk acısına birebir olacağının düşünüyorum, çünkü özet olarak ‘’Aşk; uğruna savaşlar, cinayetler işlenen; şarkılar, şiirler yazılan kutsal bir duygu fakat esasında tek derdimiz türün devamlılığı çok da takılmamak lazım’’ diyor, kitap boyu.

‘’…bütün aşklar, istedikleri kadar dünyevilikten uzak (eterle dolu) görünsünler, sadece cinsel dürtüde temellenirler… bütün aşk oyunlarının nihai amacı, bunlar ister soket çoraplar ister sandaletler üzerinde oynansın, insan hayatındaki bütün diğer amaçlardan daha önemlidir, bu nedenle, herkesin onları sürdürürken ki büyük ciddiyeti, buna fazlasıyla değer. Anlayacağınız, böylece kesin olan, sonraki kuşağın ortaya koyulmasından başka bir şey değildir.’’

Bireyler arasındaki çekimin neye göre olduğuna şu dizelerle açıklama getirmiştir: ‘’…herkes bir kere en güzel bireyleri, yani, kendi varlıklarında türün karakterinin en saf ve katıksız damgasını taşıyanları kararlılıkla tercih ve şiddetle arzu edecektir; ikincisi ise, öteki bireylerde özellikle kendisinin yoksun bulunduğu mükemmelliği ve kusursuzluğu arayacak, hatta kendisinin karşıtı olan kusurları ve yetersizlikleri onda güzel bulacaktır. Örneğin bu nedenle kısa boylu, ufak tefek erkekler uzun boylu, iri kadınlar ararlar; sarışınlar esmerleri sever vb…’’ ‘’bütün bunlar sadece bireyin pahasına olsalar da, doğanın o her yerdeki bağımsız iradesine uygun olarak amaca en uygun şekilde türe hizmet etmeye yöneliktir.’’. 

Yani öyle şu kişiye aşığım; çünkü entelektüel, çünkü merhametli vs. gibi kılıflar bulup durmayalım, birisine aşıksak sadece ve sadece bizden doğacak olan bireyin onunla daha mükemmele yakın olacağını içgüdüsel olarak hissettiğimizdenmiş.

Şimdi biraz sinirlendiğim alıntılar yapacağım. ‘’…erkeğin doğası gereği aşkta vefasızlığa, kadının ise sürekli sadakate eğilimli olduğu…erkeğin aşkı doyum bulduğu andan itibaren belirgin biçimde azalır: hemen hemen tüm öteki kadınlar onu sahip olduğu kadından daha fazla çekerler… kadının aşkı ise özellikle o andan sonra artmaya başlar. Bu türü koruyup onun varlığını sürdürmeye bu bakımdan da olabildiğince fazla çoğaltmaya yönelik doğanın amacının bir sonucudur.’’. Oldu yani paşam ‘’doğam gereği aldatıyorum kızım’’ de çık işin içinden. Bu kötüye kullanıma çok açık bi durum; yüzde yüz hayvani içgüdülerle hareket eder, o tüm mahlukattan kat be kat üstün beynimizi ve irademizi devre dışı bırakırsak elbette aldatırız, ki eşine ömür boyu sadık bir dolu hayvan türü var. Lütfen onlardan aşağı düşmeyelim. Kamu spotunu da ekledim, devam edebilirim.

Uzun uzun erkeklerin dişilerde aradığı özellikleri (gençlik, güzellik, bel kalça oranı, hasta olmaması iskelet yapısı, sağlam dişler, ayak küçüklüğü (türün karakteristiğini temsil ediyormuş çünkü) , fazla zayıf ya da şişman olmaması… sıralamış yazar. Yazarın erkek olduğu o kadar belli ki kadınların karşı cinste aradığı özelliklere daha az yer vermiş; yüz güzelliğine hiç önem vermezmişiz, erkeğin fiziksel kuvveti, iradesi ve cesareti çok önemliymiş, geniş omuzlar, dar kalçalar, sakal falan seviyormuşuz ben de yeni öğrendim. Hakkımızda hayırlısı bakalım.

‘’Kadınların bir erkeğin aklına, kültürüne aşık olduklarını ileri sürmeleri, budalaca gülünç bir iddiadır; ya da bu yozlaşmış bir varlığın fantezisinin, hayalinin ürünüdür. Erkeklerin içgüdüsel aşklarını ise kadının karakter özellikleri belirlemez; bundan ötürü bu kadar çok Sokrates kendi ksantippe’sini bulmuştur.’’

Burda yazara sadece ‘’hadi ya!’’ demek istiyorum. Kitabın adı zaten aşkın metafiziği olduğu için çok da yüklenmeden diğer kısma geçiyorum.

Son olarak yazar eşcinselliğe değinmiş; neslin devamına açıkça karşıt bi durum olmasına rağmen hayvanlarda ve insanlarda hala aynı sıklıkta görülmeye devam etmesini yavru bakımıyla açıklamış. Mesela ebeveynleri ölen penguen yavrularını eş cinsel penguenler evlat edinip büyütüyormuş. Ve de bu eşcinsel ilişkilerin insanlarda daha yaşlı erkeklerle aşırı genç erkekler arasında görüldüğünü bunun da türün (her iki grubun da kalitesiz spermleri dolayısıyla) bunların üremesinin eleyerek kendini daha iyiye taşıması temeline dayandırıyor. Beni yaşlı-genç erkek birlikteliği kısmı çok ikna etmedi açıkçası. Yine de romantik beklentilere kapılmadan okunması gereken bir kitap.

Gülsüm ATEŞ


Kitap İçin TIKLAYINIZ

Bültene Kayıt Olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir