İÇİMDEKİ MÜZİK – Sharon M. Draper
İçimdeki müzik, 11 yaşına kadar hiç konuşmayan, konuşamayan bir çocuğun dünyasını anlatır. Kitabın kapak yazısında kendi sesini duymaya başlarız, “Şimdiye kadar tek kelime konuşmadım, neredeyse 11 yaşındayım”, diyerek başlar kahramanımız kendini anlatmaya.
Yazarın içten ve gerçekçi anlatımı ile adeta empati yaptığımız kahramanımız, bir çocuktur. Bedensel engeli yüzünden eğitimi aksamış, ailesi ve kendisi pek çok şeyle mücadele etmek zorunda kalmış bir çocuktur… Melody, bedensel hastalığı yüzünden kaslarını kontrol edemediği için tekerlekli sandalyeye bağımlıdır, kendi başına yemek yiyemez, tuvalete gidemez ve konuşamaz, diğer çocuklarla birlikte eğitim alamaz özel eğitim sınıfındadır. Ancak zihinsel faaliyetleri ve öğrenme yeteneği yaşıtları kadar, hatta belki onlardan daha iyi durumdadır fakat ne yazık ki konuşamadığı ve hareket edemediği için onun içindeki bu hızlı ve renkli dünyadan ailesi dahil kimsenin haberi yoktur.

İçindeki duygusal gelişimi durmadan ilerlemekte olan Melody, etrafındaki herkesi anlarken , duygularıyla da kendi başına mücadele etmek zorunda kalmıştır. Kendisi için sürekli mücadele eden annesiyle olan bağı ve ailesine karşı hissettikleri oldukça karmaşık duygulardır üstelik. Bir bakıcının, aslında komşuları olan bir kadının onun zihinsel gelişiminin bedeninden bağımsız olduğunu iddia etmesine kadar sürer bu yalnızlık. Bir kart sayesinde bakıcıyla iletişim kurmayı başaran Melody okulda da normal çocukların sınıfına girmeye başlar. Kısa süreli de olsa bu sınıf değişimi ona çok iyi gelir. Bundan sonra onun için hızla ilerleyen gelişmeleri annesi ve babası da gayretleriyle takip eder. Onun için bilgisayar destekli iletişim aracı almalarıyla her şey hızla değişir ve aslında geri zekalı muamelesi yapılan kahramanımız diğer yaşıtları ile de iletişime girmeye başlar. Ancak sorunlar bitmemiştir. Normal konuşan çocukların bile birbirini anlamadığı bu dünyada, kendisini duygu ve düşünceleriyle var etmesi o kadar da kolay olmayacaktır.

Kitabın sonuna doğru gelişen sürpriz ise hem onu yaşama bağlar hem de içindeki karmakarışık duyguları daha da içinden çıkılmaz hale getirir.
İletişim açısından da değerlendirdiğim bambaşka bir kitap oldu bu kitap. Sadece engelli bir çocuk ve aileyle empati yapmak kadar basite alamayacağım bir dünyaya girdim okurken. Akıp giden hayatın içinde hangimiz birbirimizin içindeki müziği gerçekten duyuyoruz ki? Hangimiz iç dünyamızı renklendirerek kendimizi canlı ve ayakta tutacak kadar uğraşıyoruz. Belki de içimizi ses ve renkle doldurmak için dış sesimizi biraz kısmamız gerekiyordur.