ÇOCUKLAR VE ÇİÇEK MEZARLIKLARI – Tuğba Coşkuner
Çocukların her biri birbirinden farklı çiçeklere benzer, dikkat etmezseniz bir zaman sonra çiçek tarhları yerine çiçek mezarlıklarınız olur, siz de bir mezarlık bekçisi…
Büyürken evlerimizde, komşu evlerde hep saksı çiçeği görmüş, annelerimiz, yakın akrabalarımız, komşularımız birbirleriyle konuşurlarken mutlaka şahit olmuşuzdur böyle bir konuşmaya: “Aa! benim ki bu sene bir coştu bir coştu görme. Kız bana da bir dal stille de ekeyim saksıya baktıkça içim açılsın Ayy! Ne güzel açmış bu böyle renge bak maşallah.” Anneannemin evinin girişinde camlı küçük bir oda vardı, evin iç kapısına girmeden orada ayakkabımızı çıkarır terliğimizi giyer öyle girerdik. Anneannem orayı bir kış bahçesine çevirmişti. Her türlü çiçek vardı neredeyse. Hepsine özenle bakar, suyunu verir toprağını değiştirirdi. Sadece kış ve yaz tatillerinde görürdüm orayı ama hiç unutmadım. O zamanlarda insanlar çiçeklere bu kadar özenirken her birinin ne kadar su istediğini, güneşi mi yoksa gölgeyi mi sevdiğini ne zaman ne koşulda çiçek açacağını bilirken bu merhameti çiçeklere gösterir, bu ilgiyi o bitkilere hak görürken evlerindeki çiçekleri de görmüşler miydi acaba diye düşünüyorum. Yani çocuklarını?

Kitapta daha önce adını hiç duymadığım bir sürü çiçek olduğu gibi sürekli gördüğüm yakından tanıdığım çiçek türleri de vardı. Hepsinin hallerini karakterlerini, duygularını, davranışlarını merakla okudum. Bazen dev tavşancıl otu oldum bazen karahindiba bazen tavşan kirazı. Mesela tavşan kirazını okuduğumda çocukluğumdan beri neden yazdığımı, her gördüğüm güzel defteri neden büyük bir iştahla satın aldığımın sebebini öğrendim. 😊
“Öğretmenlik hem bu dünyadaki her şeye benzeyen hem de bu dünyadaki hiçbir şeye benzemeyen, görev tanımı hakkında bile bir uzlaşıya varılamayan nadir mesleklerden biridir. Buna rağmen çoğu kişi öğretmenliğin bir bahçıvanlığı anımsattığına hemfikirdir. Ama bu bahçıvanlık; bitkileri estetik ve taktir edilme kaygısıyla istediği gibi budayan, söken, temizleyen, mizaçlarına ve genetik çorbalarına bakmaksızın canı istediği gibi birbirlerine aşılayan kese kâğıdı sesli, asık suratlı, bahar yağmurundan veba salgınından kaçar gibi kaçan, bir çiçeğin rayihasını hiçbir zaman ciğerlerinin en dibine kadar çekmemiş, ensesinde güneş pişirmemiş ve bir yamaca uzanıp süt köpüğü gibi bulutları izlememiş bahçıvanların, bahçıvanlıklarına benzemez.” (Sf. 10)
Bir çocuğun hayatında üç önemli tanık vardır: Annesi, babası ve öğretmeni. Eğer okul hayatınızda iyi bir öğretmene rastladıysanız bilmem kaç nesil ötedeki dedenizden miras kalmışçasına başınıza talih kuşu konmuş demektir. Bu yüzden öğretmenlik en kutsal mesleklerdendir. Ama yanlış anlaşılmasın öğretmenliği üstteki anlatılan gibi yapan öğretmenler değil kastettiğim. ‘İyi bir öğretmen nilüferin üzerindeki her şeyi silkeler, derdini parçalara ayırıp çevresindekilere bölüştürür, onu batmak üzere olduğu bu cehennemden kurtarır, perdelerini çeker, pencerelerini güneşe açar.’ (Sf. 14) İşte tam olarak böyle bir öğretmen anlatmak istediğim. Tuğba Coşkuner’i tanımlamak istediğimde kelimeler trafikte zincirleme kaza yapan arabalar gibi birbirine giriyor, kıpırdayamıyor, dökülmüyor bir türlü dilimden. Onu sadece okuyun diyebilirim size. Çünkü hepinizin kalp aynasına farklı yansıyacak; farklı renkler, farklı ışıltılar bırakacaktır.

Mükemmeliyetçi kiraz çiçeklerini, her sınıfa ya da topluma lazım olan, sayılarını arttırmamız gereken tavşan kirazlarını, doğasızlık sendromu yaşayan kılıç çiçeklerini, karne notlarını kalbimizin aydınlığından daha çok önemseyerek sayısını arttırdığımız yeraltı orkidelerini, hareket ederek değerli bir hayata sahip olacak su marullarını, rüzgar yemediği ve yaprakları okşanmadığı sürece kokusunu vermeyen fesleğenleri, dokununca elimizi yakan ısırgan otlarını, amber çiçeklerini, Arap yaseminlerini, sardunyaları tanımak isterseniz Tuğba Coşkuner’e kulak verin.
Kitap boyunca bir elim hep Google’daydı tüm çiçeklerin görsellerine baktım renklerini güzelliklerini seyrettim, hayret ettim. Ne kadar yabancıymışım doğaya. Ve güzelliklere ne kadar körmüşüm. Bildiğimi sanıp sadece bilinç düzeyinde kalan ama kalbime inmeyen hallerimi gördüm. Hayata, doğaya ve en çok da çocuklara bakış açımı zenginleştirdi, derinleştirdi bu kitap.
Haydi siz de gelin bu iyilik kervanına katılın. Ne demiş Carl Sagan, kâinatta keşfedilmeyi bekleyen bir sürü yıldız var… Belki de bu yıldız kendimiz, çocuğumuz, öğrencilerimizdir. Ne dersiniz?
kalpleri çiçek bahçesine dönüşen çocuklar yetiştirebilmek dileğiyle.. yazarında yorumlayanın da kalemine sağlık